3 Eylül 2015 Perşembe

Diziler Geçidi #1 SHERLOCK

Yazmayalı o kadar uzun zaman oluyor ki, biraz hamladım sanırım. Hem zaten bununla ilgilenen birileri buralarda bulabilir miyim onu da bilmiyorum. Ama şöyle bir şey var ki bunu yazmazsam beyin ölümüm gerçekleşecek. O yüzden başlıyoruz ;



Dizimiz Sherlock. 21. Yüzyıl Sherlock'u. İzlediğim en iyi dizi mi? Hayır. O zaman neden Sherlock'u yazmaya karar verdim? Öncelikle bir yerden başlamak gerekiyordu. Diziyi yeni bitirdim ve dizi sahiden son zamanlarda beni en çok etkileyen dizi oldu. Bunlar yazmam için yeterli sebepler. Yazmasam olmazdı dememin sebebi de şu, dizimizin alışılmadık bir tarzı var bölümler konusunda. İngiliz havasından olsa gerek. Şimdiye kadar üç sezon çıktı ve bu sezon aralıklarını epey uzun tutuyorlar. Ayrıca bir sezonda üç bölüm var. Düşünsenize, bir-bir buçuk sene kadar bir diziyi bekliyorsunuz ve üç bölüm sonra dizi yine ara veriyor. Adamı çıldırtır, çıldırtıyor. Hele şu haberden sonra özellikle yazmazsam olmaz dedim: 4. sezon 2017 de çıkacakmış. Nazlı gelin bunlar resmen.



Yukarıda gördüğünüz bey benim kocam. O yüzden kızlar silin ağzınızın suyunu. Diyebilmek çok isterdim fakat değil. Yine de siz silin ağzınızın suyunu ayıptır. Bu bey Sherlock Holmes tam adıyla William Sherlock Scott Holmes yani esas oğlan. Kendisi etkilenmemeniz için tek hücreli bir 
canlı olmanızı gerektirecek kadar etkileyici. Bakın sadece kızlar hayran kalır demiyorum,
yok öyle bir şey erkekler de ağzı açık bakıyor bu adama. Baksınlar da az biraz örnek alsınlar. 
Sherlock Holmes bildiğimiz Sir Arthur Conan Doyle'un kaleminden çıkma Sherlock aslında. 
Zekasıyla dünyayı dize getiren, 221B Baker Street de yaşayan ve insanlarla arası pek iyi 
olmayan birisi. Ama sağolsun Benedict Cumberbatch öyle bir can vermiş ki karaktere, insan 
alıp evinde beslememek için zor duruyor -aslına bakarsanız zor durmaktan değil, imkanım 
olsa hiç durmam. Sherlock insancıl yanlarını saklamaya çalışsa da -bir kısmı gerçekten yok- 
arada patlak veriyor bu yanları ve inanın bana diziyi izlenesil kılan şeylerden birisi de bu 
oluyor. Bu arada benim koyduğum resme pek aldanmamak lazım çünkü kendisi bu 
şapkasından pek haz etmez aslında, belki bunu da gizliyor olabilir.


Şunu görünce sizin de evinizde besleyesiniz gelmiyor mu? Biliyorum ama ne yazık ki John Watson için de müsaade yok. Evet gördüğünüz kişi John Hamish Watson. Diğer Dr. Watson lardan biraz farklı ama kesinlikle daha iyi. Sherlock denilince aklınıza bu beyfendi gelmiyorsa kapatın yazıyı ve geldiğiniz mağarada inzivaya devam edin lütfen. Dr. Watson ünvanından da anlayabileceğiniz gibi hem bir doktor hem de bir asker. Harika değil mi? Bu özelliği ona Sherlock'la birlikteyken çok yarar sağlıyor. John'un kişisel özelliklerinde ise macera sever bir yan var. Bunu ilk bölümden itibaren sürekli dile getiriyorlar. Ayrıca bir de aşkı arayan bir adam John Watson, bunu dillendiren olmadı ama hiçbiriniz mi düşünmediniz? Sherlock'a ilk tanıştıkları andan beri sadık, tam bir dost. Aynı zamanda Sherlock'a hayran ve bunu sürekli söylemekten çekinmiyor -ne kadar sinir bozucu olduğunu söylemediği zamanlarda. Ayrıca morn John Watson'ın bir de blog'u var. Ay herkes blogger olmaya kalkıyor kuzum! Sherlock'la çözdükleri suçları anlattığı ve baya tutan bir sayfası. Bir de, bu yüz size bir yerlerden tanıdık geldi mi? Hatırlayamadıysanız bir bakın bakalım Martin Freeman nerelerde boy göstermiş.


Bunlarda diğer karakterlerimiz. Numaralarına göre kısaca anlatacağım.
1. Mycroft Holmes soyadından da görülebileceği gibi Sherlock'un ağabeyi oluyor. Devlette çok önemli bir yeri var. Sherlock kadar -hatta belki daha da- zeki ama ne yazık ki yarısı kadar etkileyici değil. Aile bağlarından ve insan ilişkilerinden uzak bir insan olarak hayatını sürdürüyor. 

2. Molly Hooper karakterinin dizide barınma sebebi Sherlock'a aşık olması. Merak etmeyin spoiler falan vermedim. Kızı gördüğünüzün saniyesi de anlayabilirdiniz bunu. Ben sevemiyorum bu karakteri. İyi, saf, etkileyici olmasa da bi zekası var ama olmuyor yani sevemiyorum. Seven izleyicilerden özür dileyerek diziden çıkmasını umuyorum. 

3. Jim Moriarty kötü karakter olmadan dizinin keyfi çıkmazdı zaten. Değişik bir kötü karakter bu. Sevmedim demeyeceğim ama adamı biraz ürkütüyor. Sanırım olması gereken de bu.

4. Mrs. Hudson kesinlikle hizmetçileri değil, kendisinin de bir çok kez belirttiği gibi. Şeker gibi kadın ama. Hiç bir yan karakteri sevmiyormuşum gibi oldu sanırım ama bu kadını seviyorum. Bizimkilerin ihtiyacı olan anneleri gibi, ana yüreği ya.

5. Greg Lestrade bu adamı da seviyorum. Başkomiser gibi bir şey ama dizide ne dediklerini bilmiyorum. Başlarda Sherlock'u çağırmak için kem küm etse de, sonraları bakıyoruz kendisi tek bir dava çözmüyor. Yine de saf bi adam sana puanım yüs otur.

6. Irene Adler ah ah ah bu kadın için ne yazılar yazarım ama kahretsin hepsi spoiler olur. Bizim işimiz spoiler vermek değil tanıtım yapmak. Şunu söylemeliyim ki kadını gördükten sonra ne kadar önemli ve ne kadar etkileyici, ne kadar zıtlıklarla dolu bir kadın olduğunu anlayacaksınız. The Woman. En akılda kalıcı sahneler bu kadına adanmış neredeyse, bunu söyleyip geri çekiliyorum. İzler görürsünüz çok merak ettiyseniz.

7. 221B Baker Street dizimizin ana mekanı. Çok da hoş bir yer. Tam bir öğrenci evi. Ayrıca gerçekten bu evin müzesi varmış Londra'da meraklılarına duyurulur. Bu mekan bir karakter olmasa da onun da bir ruhu var diyerek aramıza alıyoruz.

8. Sherlock ve John bunlar için söylemem gereken çoğu şeyi söyledim ama şunu tekrar dile getireceğim, beraberken harikalar. Resmen sırıtarak izliyorum. Çoh seviyos biz çoh beyeniyos, ailecel izliyos. O konuşmalar, davranışlar hele azıcık duygusallaşınca tamam diyorum burası nirvana.

9. Mary Morstan bu bayan hakkında konuşmak da spoiler olur diye korkuyorum o yüzden üstün körü anlatacağım. Bu kadını sevip sevmemek konuşunda hep bir çelişkiye düşüyorum. Değişik bir kadın ama sevilince tam seviliyor. 


Ben bu dizi bitirdim. Yeni sezonunu sabırsızlıklar bekliyorum. O sırada da kafa dağıtmak için bu yazı çıktı ortaya. İyi mi oldu bilmem, belki yakın zamanda tekrar yazarım. İzleyin bu diziyi. İzleyin izlettirin. Aman ya da izlemeyin, mahrum kalın. Keyfiniz bilir.

Bir sonraki şuçta görüşmek üzere!
Olmadı di mi.....

3 Şubat 2014 Pazartesi

J.K. Rowling'in Amacı Ne?

Uzun sureli sessizliğimi bozacak kadar beni etkileyen bir olay için geri döndüm. Beni ne kadar özlediğinizi başka bi zaman dinlemek isterim tabii ki ama şu an bu konu hakkında düşüncelerimi aktarmam ve şoku atlatmam lazım.


Harry Potter hayranlığımı bilen bilir. Zamanınd Harry, Ron ve Hermione hakkında analizimi de yapmıştım. Serinin bitişinin üstünden yıllar geçmesine rağmen bir türlü etkisinden çıkamadım. Hal böyle olunca en ufak haberebile kıtlıkta su bulmuş gibi saldırıyorum. Geçtiğimiz günlerde parodi hesaplardan birinde Hermione ve Ron hakkında bir şey okudum. Ama parodi adı üstünde, ciddiye de almadım.



Başka yerlerde, fan sayfalarında ve haberlerde gördüğümde şok üstüne şok geçirdim. Hayır, dedim. Rowling böyle bir açıklama yapmış olamaz. Dediğim gibi serinin üstünden yıllar geçmiş ve J.K. Rowling, ilişkilerden memnum olmadığını söylemiş. Aslında Harry ve Hermione'in birlikte olmasını istermiş. Yıllar sonra böyle bir açıklama yapıp insanların kafasını neden karıştırdığını anlamış değilim.


Öte yandan bu açıklamanın karakterlere ve canlandıranlara haksızlık olduğunu düşünüyorum. Ron ve Hermione bana kalırsa harika çiftti. Zıt kutuplardı ve hepimizin bildiği gibi zıt kutuplar birbirini çeker. Hermione zekiydi, Ron ise fazlasıyla saf. Birbirlerini tamamlıyorlardı. Ayrıca serinin başından beri benim aldığım sinyaller Hermione ve Ron tarafındandı. Şimdi finali değiştirmenin ne manası var? Evlenmişler nur topu gibi iki çocukları olmuş. Yazıktır.


Hermione ve Harry'yi destekleyenleriniz de vardır eminim. Rowling bunun mesajını da vermeye çalıştı. Bir ara acaba ikisi mi diye düşünmedim değil. Ama olmazdı ki, onlar Ron ve Hermione gibi olmazlardı. Eğer ikisi birlikte olsaydı Ron çok dışarıda kalırdı. Hatta serinin adını Harry and Hermione diye değiştirselerdi şaşırmazdım. Rowling en güzel şekilde eşleştirmişti ve şimdi hayal kırıklığına uğradım. Kimse zorlamadı ki kadın seni, eğer öyle istiyosan neden öyle yazmadın en baştan?


Hermione'u kaşar yerine koymak gibi olmayacaksa - ki bunu Rowling açıklamasında yaptı bana kalırsa- yakıştırıldığı 3. adam Draco Malfoy. Eğer Ron'la olmasaydı benim de tercihim bu yönde olurdu. Draco'nun hep Hermione'yi sevdiğini ama 'bulanık' olduğu için hiç bir zaman birlikte olamıyacaklarını bu yüzden Malfoy'un kötü çocuk olmayı seçtiğini söyliyenler çok. Mümkün, belki bu da Ron'a olan nefretini açıklıyordur. 


Her şeye, hatta yazarın açıklamasına rağmen, benim favorim bu ikisi olarak kalacak. Çünkü onlar kavga ettiklerinde "Salak mısınız, siz birbirinize aşıksınız!" diye bağırmamak için  kendimi zor tutardım. Ron ve Hermione her yakınlaştığında ben heyecanlanırdım ve onlar öpüştüğünde ben ilk öpücüğümü almış gibi hissetmiştim. Rowling sıkılınca yaptığı açıklamaları umursamıyorum. Queen Rowling dedik bağrımıza bastık, yaptığına bak. 

NOT: Burdan Rowling'e ulaşsın sesim. Eğer seri hakkında yeni açıklamaların olacaksa bunu;
  • Voldemort'un hayatı
  • James ve Lily'nin dönemi
  • Sonraki nesil
kitaplarında ayrıntılarıyla bekliyorum...


Hani hiç desteklemiyorum ama, mantıklı bi hikayen varsa ve cok ısrarcıysan bi tane de
  • Hermione Harry'yi seviyor, Ron'a ne olacak, boynuzları nerede?
kitabı cıkart için rahat etsin bari...


                Türkçe çeviri için

5 Ekim 2013 Cumartesi

Mert Tünay Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?

Sırf özleyin diye araya dağlar denizler koydum ama kimse de acaba öldü mü diye meraklanmamış? Olsun ben yine yazarım. Aslında yazmaya pek niyetim yoktu ama öyle bir şey gördüm ki bir yerlerde olmalı bu dedim. Mert Tünay'dan bahsediyoruz arkadaşlar.


İlk olarak Taş klibini görüp merak sardım ben bu adama. Meğersem insanlar haftalardır bu adamı biliyormuş tanıyormuş. Ben anca fark edeyim. Sonra güncel şeyler yazmak istiyorum. Çok güncelsin tebrikler. Neyse klibe dönüyorum. Şarkı güzel güzel olmasına ama beni bunu yazmaya kadar getiren şey klibindeki ünlü yüzler. Klip siyah beyaz ve Mert Tünay'ın sallanmalarıyla başlıyor. Sonra bir bakıyorsun karşında Janset Pacal o da yetmemiş Can Bonomo'yu almış. A bu ne alaka demene kalmıyor Manga'nın biricik solisti Ferman Akgül çıkıyor karşına. Bir de Akasya Asıltürkmen'i koymuşlar önümüze. Yahu çok tatlısınız diyecektim devamı da geldi, gelmez mi? Harun Tekin ve Suzan Kardeş'te gelince dedim ki tamamdır arkadaşlar ben bu adamı araştırırım.


Çok geniş kapsamlı bir araştırma olmadı ama bir video daha çıktı karşıma. Tek kelimeyle hayran oldum. Albüm tanıtımı olarak yakın arkadaşlarından, ve tabiki hepsi ünlü, yardım almış. Hepsi 'Mert Tünay hakkında ne düşünüyorsunuz?' sorusunu yanıtlamış. Daha samimi bir şey görmedim, daha güzel olamazmış. Garip gelecek belki ama sövmüşler resmen adama. Yalancıdan hırsıza, yeteneksizden sarhoşa her tür pislik varmış meğer adamda. İzlemenizi yüzde bin tavsiye ederim. Hala aklım  almıyor yahu insan nasıl bu kadar sempatik   olur. Klipte göreceğiniz isimler Erdil Yaşaroğlu, Alp Turaç, Kenan Doğulu, Toygun Sözen, Ozan Doğulu, Can Bonomo, Msutafa Altıoklar, Emre Kula, Tuba Ünsal, Ozan Tügen, Mirgüs Cabas, Kaan Sezyum, Tuna Kiremitçi, Begüm Kütük Yaşaroğlu, Birsen Birdir, Emre Fakioğlu, Zeynep Tümerden, Cihan Okan, Deniz Doğançay, Hayko Cepkin, Özlem Tekin, Teoman, Beren Saat, Türkan Şoray. Daha ne olsun?



Tam olarak dinlemesemde 'Güzel' şarkısını da çok beğenenler var. Kafasının güzel olduğunu o şarkıda gayet söylüyor. Dinlemek isteyenler için oda aşağıda. Tabiki önceliğiniz tanıtım videosu canlarım.


Mert Tünay'ı da ucundan köşesinden tanıttığımıza göre kış uykuma geri çekilebilirim. Umarım yazımı ve Mert Tünay'ı beğenmişsinizdir. Hepinizi öpüyorum, iyi haftasonları.

3 Eylül 2013 Salı

Harry Potter Efsaneleri : Ron Weasley

Daha önceden Harry Potter Efsaneleri bölümünde Harry Potter ve Hermione Granger'ı incelediğim gibi bu defa da Golden Trio'nun turunçgili gönüllerin sultanı Ron Weasley'i inceliyoruz.


Ron'u ilk görüşümüz, büyücü olduğunu 5 dakika önce öğrenen Harry'nin 9 3/4 peronunu ararken olmuştu. Sonrasında Ron yer bulamayıp bizimkinin yanına oturdu ve bu dostlukla koca okulu bitirdiler. Başlarda her ne kadar aşkım Harry'yse de sonraki aşkım kesinlikle Ron'du. Kızıl saçlarına kurban senin. Duygularını bu kadar içine atmasan ama çocuğum? Şimdi küçüklük resimlerine bakıyorum da acaba ben nasıl sinemada ilk filmleri izlerken perdeyi yırtıp seni ordan almaya çalışmamışım? Peltek konuşmana da ayrı hayranım.


Hanginiz Rupert Grint'in (24 Ağustos 1988) yeşil gözlerine dalıp gitmek istemez? Evet erkekler siz de dahilsiniz. Bir de büyüdüğünde sakal bırakmış, saçının modelini değiştirmiş. Alışamasamda, çünkü o benim için hala Ron, yakışmış aslanıma. Biz bu çocuğu bu kadar övüyoruz da tepemize çıkmasın sonra? Erkek milleti hep böyle. Bir de ben çok eskiden Harry Potter'ın Zümrüdüanka yoldaşlığı çıkmadan bir filmini izlemiştim Driving Lessons diye. Ne yalan söyleyeyim, hiç de beğenmemiştim. Fazla sıkıcı gelmişti. Bunda o zamanın çocuk aklıyla filmi anlamamam ya da Rupert'ı Ron olarak görmem etkili olmuş olabilir. Ben de bir daha izlemeyi denemedim filmi, öyle kötü bir film olarak kaldı aklımda. Üzgünüm Rupy.


Geldik Ronald'ın en iyi olduğu konuya, YEMEK YEMEK! Yetişkin bir Ronald 3 parça tavuğu 1 dakika gibi bir sürede bitirebilir. Ki bu konuda da Hermione'den oldukça azar işitmiştir. Bir insan yemek yerken daha tatlı olabilirse lütfen resmiyle birlikte mail atın...

 "Yemek yemeyi hemen kes Ronald! En iyi arkadaşın kayıp!"



Hermione'nin aşk acısı benim de aşk acım! Ne büyük hayal kırıklığıydı Ron prensimizi bu kaşar kezbanın yanında görmek. Aşk büyüsü yapıp Ron'u kendine bağlamıştı ve sürekli öpüşürlerdi. Sinir krizi geçirmediğime dua ediyorum. Gerçi bi ara kızın sarı saçlarından tutup Hogwarts'ın değişen merdivenlerinden aşağıya atmak geçmişti ama istesemde yapamazdım tabi, hala Hogwarts mektubum gelmedi çünkü. Gerçek aşk büyüyle olmuyor ama Lavender güzelim. Ron hasta olur olmaz Hermione'nin adını sayıkladığında ne de güzel mors olmuştun...

Ronald Weasley

  • 1 Mart 1980 yılında doğmuştur.
  • Hogwarts Buyuculuk Okulu'nda Gryffindor binasindadir. 
  • Ron 5. senesinde Gryffindor Quidditch takımının tutucusu seçilmiştir.
  • Süpürgesi ve baykuşu dışında sahip olduğu şeyler hep ikinci eldir.
  • Saf kan büyücüdür.
  • Örümceklerden çok korkar


Kocaman Weasley ailesine hosgeldiniz! Tüm turunçgilleri bulabileceğiniz yet tam olarak burası. 9 kişik bu ailede 8 erkek çocuk ve bir tanecik kız çocuğu bulunuyor. Arthur yani babanın Muggle'lara olan ilgisinden ve bakanlıkta çalıştığından zenginlik içinde yaşamıyorlar. Ama bir o kadar da mutlu bir aileler. Tatlılar tatlısı anneleri Molly'nin katkılarıyla. Weasley'ler Malfoy ailesi tarafından çok fazla hakarete uğramışlardan fakirliklerinden. Kıyamam canlarım benim. 


Kucuk Ron'umuz buyumus ve surekli atistiklari Hermione'yle evlenip 2 tane de cocuk yapmislar. Hala tatliligindan zerre kaybetmemis ve birazda gobek yapmis sanirim. Hatirladigim kadariyla da sekerci dukkanini isletiyordu. BASTIR RON AMCA!


Kralımız hakkında benim söyleyeceklerim bu kadar. Bir sonraki Harry Potter Efsaneleri bölümüne kadar havucumuzla yetineceksiniz. Hepinize öpücükler.

31 Ağustos 2013 Cumartesi

Magnum Kadını

Orlando Bloom'un Türkiye'ye geldiğinden haberi olmayan şu an hayattan tüm bağantılarını kessin diyeceğim ama büyük ihtimal zaten kesmiştir. Bugünkü konumuz ise, yakışıklımız Orlando Bloom ve Hatice Sultan Selma Ergeç'in Magnum reklamı.


Orlando ve Ergeç röportaj yapıyorlar. Orlando yine her zamanki yakışıklı hallerinde. Ergeç ise giymiş pembe takımını, sıkmış saçının topuzunu ciddi bir havaya bürünmüş. Aksanıyla konuşuyor Ergeç, sonunda da soruyor; Sen Magnum kadınını nasıl görüyorsun? Arkadaki kapının açılmasıyla reklamın asıl kısmına geçiyoruz.


Karşımıza kırmızı bir elbiseyle Selma Ergeç çıkıyor. Tanımı: SEKSİ. Baştan aşağıya. O küçük beyaz çantasını da savurup atsa herkesi ezer geçer. Elbisesini zaten kendine çok yakıtrmış. Salına salına mağazadan çıkıyor. O sırada bizim Orlando orada bitiveriyor, siyah Porsche'siyle. Poşetlerini alayım benim arabama binelim gibisinden. Ama zenginlikten öldükleri için bizimkininde bir pembe Porsche si var. Poşetleri kendi arabasına taşıttırıyor. Böyle çocuğa hayır demek yürek ister diyordum ki, atıverdi numarasını bi kağıda yazıp. Komik olan şu ki, vere vere bir ev ya da iş numarası veriyor. Napacaksın kızım tüm gün telefonun başında mı bekleyeceksin?


Bir sonraki Magnum kadınımız adeta bir Carly Rae Jepsen. Ben de çok benzetmiş olabilirim bilmiyorum. Diğerine karşın bu bizim çocuğun peşinde. Kafede görür görmez arkadaşını "Bak bak çok yakışıklı" dermişçesine dürtüyor. Sende bunu yapıyorsan artık kendimde 'OHA ÇOK YAKIŞIKLI' diye bağırma hakkını buluyorum. Selma Ergeç yine güzel yine güzel.


Sekreter fantezisi? Bu defa da Selmacığım at kuyruğu ve gözlüğüyle geliyor karşımıza. Üstünde beyaz bir gömlek altında deri kırmızı bir etek. Gömleği on numara, çok hoş duruyor. O etek ne ama? Siz şu an göremiyor da olsanız altında korkunç bir etek var. Böyle güzel kadınsın, Orlando belli ki sevgilin, paran da vardır. O zaman bu korkunç etek neden sekreter hanım? diye sorarlar adama. Sevgilisi için süpriz parti verip bir de kocaman öpüyor. BİZ DE İSTEMEZ MİYİZ? 


Dördüncü Magnum kadınımız. Ün şöhret peşinde ki Orlando'yu bile doğru düzgün görmüyor. Dönüp dönüp on tane poz veriyor kameralara. Benimde seninkisi gibi mükemmel bir elbisem olsaydı bırak 10 turu geceyi kırmızı halıda geçirirdim heralde. Biliyorlar ki bana vermiyorlar işte. Sen bizim çocukla ilgilenmez değişik değişik pozlar verirsen Orlando arkasını döner gider. Bak! Bak! Gitti işte gül gibi çocuk...


Erkek olsaydım heralde son Magnum kadınına aşık olmuştum. Bir pantolon ve beyaz bir atlet bir insana ancak bu kadar yakışırdı sanırım. Duruşuna, dönüşüne kurban. Gizlice Orlando'nun telefonunu çalıp, kendi resimlerini çekip, geri vermek mi desem yoksa Orlando resimleri görmeden tırım tırım kaçması mı desem bilmiyorum ama FAVORİMSİN KOTLU MAGNUM KADINI, VUHUU!


Reklamın sonunda Ergeç izlediklerinden çıkarıyor ki Magnum kadını zeki, çevik ve ahlaksızmış. Orlando da diyor ki o her açıdan güzel bir kadın. Karşına çıkıp bir koli Magnum bitirsem dönüpte bakar mısın acaba? Hep reklam bunlar. Kanmayın kızlar. 




Eğer benim yazımla yetinmezsenizde reklamı kendi gözlerinizle görmek isterseniz diye, buyrun size reklam. Kesinlikle yetinmeyip izlemenizi tavsiye ederim. Hatta onunla da yetinmeyip 3 defa izleyin. Durdurup durdurup izleyin. 

Bu yazının sonunda farkettik ki Selma Ergeç güzeller güzeliymiş. İstediği her kılığa giriyormuş. Hatta istese Orlando Bloom'u bile götürüyormuş. Kadın karakteri de dopdolu olduğundan bir gün ansızın onun yazısını bulabilirsiniz burada. 


30 Ağustos 2013 Cuma

Gunesi Beklerken

Bugun biraz degisiklik yapip Turk dizisi inceliyoruz. Kanal D'nin yeni genclik dizisi Gunesi Beklerken.


Diziyi incelemeden once sasirmayacaginiz bir bilgi vereyim, dizi yabanci bir diziden alinti. Bugun de Turk yapimcilar bizi sasirtmadi. Orjinal fikirler bulmaktansa varolan fikirleri evirip ceviriyorlar. Sonra neden tutmadi? Aynisini Gossip Girl'e de yapmaya calistilar. Neymis? Kucuk Sirlarmis. Ne rezil etmistiniz kendinizi.
Dizinin orjinali Boys Over Flowers.


Normalde Kore dizisi veya filmi izlemememe ragmen su dizinin asli neymis diye meraktan basladim. Ilginctir ki begendim de. Eger basroldeki kizin mimiklerini surekli cigirmasini ve suslenince cirkinlesmesini saymazsak. Ozellikle su siyahli ve beyazli cocuklara (evet adlari cok degisik ve unuttum nolmus ki) asik oldum. Dizideki hallerini gorunce YASASIN F4 diye bagirasim geliyor.



Dizinin konusunu kisaca ozetleyecek olursak, yukarida gordugunuz ay parcalari Kore'nin en zengin ailelerinden geliyor. Kendilerine F4 diyorlar. Kivircik askimin dedesi bir okul yaptiriyor ve bu okulda yuzmeden binicilige kadar ders disi bir suru aktivite var. Ayrica anaokulundan universiteye kadar sinavsiz ilerliyorlar. Sadece zengin ailelerin cocuklarinin gelebildigi bu okula bazi cocuklar dogduklari gunden beri basvurmalarina ragmen kabul edilmiyorlar. Durum boyle olunca okulun sahibinin oglu her istedigini yapiyor kimsede gikini cikarmiyor. Sans sonucu okula kayit yaptiran normal gelirli bir ailenin kizi bu cocuga karsi cikmasiyla dizi basliyor.


Gelelim bizimkilere aslina bakarsaniz diziyi tamamen alip islememisler. Ama ana fikir ve bazi karakterleri esinlendikleri bariz belli. Basrollerinde Emre Kinay, Hande Dogandemir, Kerem Bursin, Yagmur Tanrisevsin ve Ismail Ege Sasmaz bulunuyor. Konusu alisik oldugumuz konulardan. Birbirlerinden nefret ederler bir sure sonra asik olurlar ama engeller cikar soyleyemezler. Genel olarak oyunculuklar guzel ama senaryoda izleyiciyi salak yerine koyan kisimlar da yok degil.



Yine de dizide kendini izlettiren bir sey var. Herkes ergen dizisi diye konussa da sali aksamlari evde kos kos oturup Gunesi Beklerken izledigini biliyorum. Bana kalirsa muziklerin bunda payi cok buyuk. Turkiye' de sanirim ilk defa guzel ve uyumlu, kaliteli sarkilar caliyorlar. Zaten dizinin ismi Mor ve Otesi'nin album isminden geliyor. Tema muzigi de Demir Demirkan' a aitmis. Bu defa ne calicaklar demek icin bile izleyebilirsiniz.


Ikinci unsura gelirsek kesinlikle goruntuler. Yonetmeni o kadar iyi ki buralarda harcaniyor. Sahne degisimleri vs mukemmel. Arka fonda kullanilan The Beatles, Pink Floyd posterleri gibi unsurlari gormezden gelemeyecegim. Kim akil ettiyse zevkli adammis aferin. Birde okulda duvarda Johnny Depp resmi asmislardi da heycandan ne yapacagimi sasirmistim. Boyle devam ederseniz iyisiniz dostlar. Gonul isterdi ki size posterleri gosterebileyim ama bulamadim.  


Bu kadar bahsedipte karakterlerin ozelliklerinden bahsetmemek olmaz. Diziyi izlerken ne zaman tisortunu cikartir acaba diye dusunmeden edemedigim Kerem'den baslamasaydim ayip olurdu. Kerem ilgisizlikten etrafa nefret sacan ama Baris'in babaannesine sira gelince kediye donen bir yavrucagimiz. Diziyi sirf onun icin izleyen 1000 kiz bulurum size, 100 de erkek bulurum valla. Yatip kalkip Zeynep'e ne kotuluk yapiyim diye dusunurken Zeynep' e asik olucak haberi yok.


Hayranligimi es gecersek, dizinin basrolu Zeynep'ten bahsedebiliriz. Zeynep koyden Istanbul'a gelmis, yetmezmis gibi ozel okula giden sans patlamasi yasayan bir kiz. Okula kadar kosarak gitmesine ragmen damla terlemiyor kiz. Ben 100 metreyi hizli yurusem nefes nefeseyim. Ilk gun can sıkıntısından olsa gerek okulun en havali ve belali cocugunu hortumla islatarak dans etmistir. Baris kivircigina asik oldugunu dusunsede ilerde Kerem' e asik olucak kader iste.


Baris ise saclarini sallayarak ve basketbol oynarak hayatta kalan bir genc. Seviyorum ama canim benim. Iyilik melegi gibi bir sey. Surekli Kerem' i yapma cocugum etme cocugum diye dizginliyor. Birde Melis cadisini seviyor ki hic bahsetmek istemiyorum. O da ileride Zeynep' i sevicek. Dallas mubarek.


Cadi demisken iki cumle laf edip birakicam degmez bu kiza. Oncelikle guzel gorunse bile agladiginda ondan cirkinini bulmazsiniz. Bu kizi aglatmayin. Akli fikri babam bana babet almis olsa da seytan seytan! Cinayete tesebbus etti Zeynep'e nefretinden. Bir de Kerem' e asiktir, Meksika cikmazi oldu artik bu. Annesinin kalem kadar kizina yeme artik gibi seyler soylemesi cok sasirtmistir cunku Turk annesi dedigin bir sonraki kasik icin tetikte bekler.


Demet, Jale, Cihan uclusu dizinin buyuk entrika grubudur. Demet ve Cihan gencliklerinde sevismis olacaklar ki Demet hamile kalmistir. O zamanlar iletisimlerini Jale'den karsiliyorlar ve Jale Demet'in hamile oldugunu Cihan'dan gizliyor. Bunlar da bir daha konusmuyorlar. Jale boylelikle dostlugun en buyuk kazigini atmistir. Demet fazla saftirik sanirim cunku bu olayi ogrenmesine ragmen hala Jale Forever seklinde gezmektedir. Cihan hala bilmiyor olayi yazik ona da.


Evet, sapik oldugumdan yaziyi boyle bitirmek istedim. Gunesi Beklerken'i bol yazili, bol resimli bir sekilde anlatabildigim kadar anlattim. Hep basima gelen 'bir sey unuttum ama' durumunu yasiyorum yine de. Eksikleri olsa da kotu bir dizi degil yazi gecirmemi sagliyor. Issiz bir insan oldugumdan kisimi da gecirmemi saglayacak muhtemelen

25 Ağustos 2013 Pazar

Miley Cyrus'un Dönüşümü

Tırtıl'ın keleğe geçişini hepiniz bilirsiniz. Tırtıl kozasına girer orda biraz zaman geçirir ve kelebeğe dönüşür. Tırtıl eski halinden sonra o kadar güzelleşmiştir ki... Miley Cyrus içinse söyliyebileceğim tek şey; Kelebekten Tırtıl'a dönüştüğü.


Çok fazla hayranı olduğunu ve bu hayranlarının bir kısmının ölüm tehtidi savurduğunu bile bile doğrumdan şaşmıyorum, bunda gizli bir blogger olmamın etkiside olabilir tabi ki de. Ben Miley Cyrus'un yeni halini hiç beğenmedim. Eskiden gayet sevilesi bir kızcağızken şimdi 'BENİ FARK EDİN' diye bağıran birisine dönmüş. Tamam, biliyorum insanlar artık seni Hannah Montana olarak görmesin, büyüdüğünü ve 21 yaşına bastığını fark etsinler istiyorsun ama sen Hannah Montanasın biz ne yapalım?



Bana bu kıza ne olmuş böyle dedirten şey kesinlikle yeni klibi We Can't Stop. Klip boyunca yaptığı her hareket bana itici geldi. Pilates yapıp fiziğini gayet mükemmel hale getirdiği için tebrik ediyorum ama göstericem diye de öyle şekilden şekle girilmez ki. Klipte yaptıklarını baban görse bi güzel haşlar bak ben sana diyim. Şarkı için ne diyiceğime karar veremedim. İlk dinlediğimde beğenmemiştim ama ya başta ön yargılı olduğumdan ya da sürekli radyolarda çalması alışmama sebep olduğundan hoşuma gitmiyor değil. Özellikle kendimi farkında olmadan söylerken buluyorum.


Yine de bu hallerini bildiğimden seni ciddiye alamımyorum, üzgünüm. Sıkı bir Disney takipçisi olduğum için Miley benim için Hannah Montana. Ona sevimli kız hallerini daha çok yakıştırıyorum ben. Kliplerinde popo sallamasındansa Party In The USA gibi olmasını tercih ederim. Yahu kıza çok mu atarlı yürüdüm bana mı öyle geliyor?


Tam dozu biraz düşüreyim, sakin yaklaşayım diyordum ki çığlık atarak kendime geldim. Bu ne hal? Bu ne saç? Bu ne kıyafet? O nasıl bir kırmızı ruj? Bunların cevabını en kısa zamanda bana ulaşıp vermeni istiyorum. Elbisesi azıcık uğraşsa ya da başka biri giyse tarz olabilirmiş belki ama saçlarını kirpi gibi yaptığı için elbisesine bakamıyorum bile. Fazla bakmayın resme gece rüyalarınıza girer terler içinde uyanırsınız.


Biraz da kırmızı halıdaki halini görelim diye son 3 yıl Oscar Ödül Töreninde giydiklerini inceledim. 2011 başta olmak üzere kırmızı halıda gayet güzel görünüyor. Sürekli değişen tarzını bu üç resimde bile farkedebiliyoruz. Burdan geçer not aldın Cyrus kızı.


Günlük kıyafetlerine tek kelimeyle BA-YIL-DIM. Hem kendine yakıştırmış hem de çok güzel giyinmiş. Burdan geçeri bırak yıldızlı pekiyi veriyorum sana. En çok kot şortlu kıyafetini beğendim. Nasılda yakıştırmış kendine. Biraz daha bakarsam nazar değecek, çuval giyip çıkıcak sokaklara.


Miley'den bu kadar bahsedip de bizi kıskançlıktan çatlatan sevgilisinden bahsetmezsek olmaz, bir yerimiz şişer sonra. Miley ve Liam Hemsworth Bildiğim kadarıyla evlenmek üzereyken ayrıldılar. Araştırmaya üşendiğim için bununla yetinmelisiniz. Çok da yakışıyorlarmış. Oysa beni koysan bu adamın yanına gülün yanındaki çimene dönerim heralde. Kıza başta çok yüklendim diye vicdan azabı çekiyor olabilir miyim? Eğer ayrıldılarsa Miley'nin bu değişimi depresyonun dışa vurumu olabilir. Keşke bize doğru vurmasaydın.

Miley'nin yeni stilini inceliyoruz ayağına baya kızı inceledim. Bir gün sırf canım sıkıldı diye başka birini de böyle incelersem şaşırmayın. Ben Miley'e bu halihiç yakıştırmadım. Bu kadar kendini gösterme çabası olmamalı. Yine de eminim beğenenler de vardır. Hatta daha bile fazla olabilir. İnsanlar çeşit çeşit. Başka bir yazıya kadar hoşçakalın!