28 Temmuz 2013 Pazar

Frankfurt am Main


Uzun bir aradan sonra beni ozlediginize eminim. Ozlediniz degil mi? 
Yazamamamin sebebi Almanyada olmam. Almanya-Frankfurt ta ilk haftam bugun bitti ama bi haftam daha var. Yani burdan sonrasini size Almanya duzenimi anlatarak gecirecegim.



Almanyada dil okuluna gittigimiz icin aile yaninda kalmak istedik. Ailenin 2 kocaman kopegi var. Biri 6 aylik biri 6 yasinda. Ayni cins kopeklet ve ikiside cok guzel. Ama kucuk olan cok hareketli!! Onune ne koyarsan yiyor. Bizi yemeye calisti, tamam anliyorum gozune cok tatli gelmis olabilirim. Hatta bir gun aksam yemegimiz olucak tavugu yedi ve yemeksiz kaldik... O gun kopegi sildim hayatimdan. Uzgunum yemegimi yiyen biriyle daha fazla arkadas kalamam. Bir de biraz salak olabilirler sanirim. Biz evden cikarken bahce kapisina kadar bizimle geliyorlar, hic ses seda yok ama bahce kapisini acip disari ciktigimizda havlamaya basliyorlar. WTF?! Az once icerdeki biz degildik sanki. Bu kadar cabukta unutulmaz ki canim. Neyse yine de tatlisiniz. 


Baska bir problemim trafik isiklari. Ben boyle pimpirikli bir halk gormedim. Karsidan karsiya gecerken yol bos bile olsa isiklari bekliyorlar. Biz oyle miyiz? Yol bos olmasa bile atariz kendimizi yola. Macerasever bi ulkeyiz. Bazisini yola itip "Hicte bir sey olmuyormus, isine gidebilirsin artik" diyesim geliyor. Pimpirikli olmalarinin iyi yonu ne dersen ulasim araclari hep vaktinde geliyor. Evet bu kadar...


Turk mutfagi gibisi yok arkadaslar. Burda kaldigim bir haftada resmen gozumde mantilar, cigkofteler, baklavalar tutmeye basladi. Yemek olarak pek ozel bir seyleri yok. Ama firinlari cok sevimli. Degisik seyler denemek icin firinlar ideal. Beni en derinden vuran ise 1 kiloluk nutella. Hepsi benim olsun.


En guzel kismini sona sakladim. Okumadiysaniz cok sey kaybetmissiniz. Etrafimda gordugum kalem gibi bacakli incecik kizlardan sonra yakisikli Alman erkekleri insanin gozunu gonlunu aciyor. Her biri icin uzun uzun dusunulmus, her biri ozenle yaratilmis. Birde takim elbise giydiklerinde bakmaya doyamiyor insan. Sapik gibi gozum kaldigi icin olum tehlikesi bile atlattim, ama degerdi. Bir kacini bavuluma katlayip koymama izin verseler Turkiyede bir muzede sergilerdim. 


1 haftadan sonra Almanya izlenimim budur. Onumuzdeki hafta ilginc bir seyle karsilasirsam burada gorebilirsiniz. Hepinize Almanyadan opucukler. Eglenebildiginiz kadar eglenin.



18 Temmuz 2013 Perşembe

Son Istasyon

Yazın gelişiyle aksam saatlerinde araya onlarca reklam girerek yayınlanan filmlerde izlenmeye başladı. Geçen gün içlerinden birine denk geldim. İzleyelim dediler izledik. Vay arkadaş nasıl bir filmdi o. Detaylarını az sonra vereceğim bu yüzden Son İstasyon filmini izlemek isteyenler burada bırakmalılar. Gerçi filmi izlesenizde tahmin etmeyeceğiniz şeyler değil.


Filmin yönetmeni Oğulcan Kırca. E oğul film yaparda başrole biricik babasını koymaz mı? Hele ki bu baba Levent Kırca ise koymaması ayıp olurdu. Neyse o da koymuş zaten. Filmin konusuna derin bir dalış yapmadan önce esas adamımızın yanaklarını sıkasım var. Levent Kırca tam öyle değil mi? Böyle oturt evinde sev. Oyunculuğu da tek kelime söylememi gerektirmeyecek kadar iyi. Mimikleri, hareketleri ve filmin dram olmasından gelen hüzünlü halleri, hepsi ayrı sevimli.


Şimdi de geldik içinden çıkamayacağım yer olan filmin konusuna. Öncelikle ben bir konusunu anlatayım sonra film hakkındaki yorumlarımı göreceksiniz zaten.

5+1 kişilik bir aile bu aile. Anne, baba, babaanne, iki oğul ve küçük kız. Evin küçük kızı Esra'nın gözü hep yukarlarda. İstasyonda çalışan bir babanın kızı olan Esra'yı ilk gördüğümde anladım ben paraya kaçacağını ailesi nasıl anlamadıysa... Esra'ya da ben küçük kız dedim ama gayet eşek kadar kız. O kısmı biraz kaçırmış olabilirim ama Esra sanırım bir fabrikatörün oğluyla kırıştırıyor. Bilinçsiz kırıştırmanın sonucu da hamilelik oluyor. Bak görüyor musun bunu da ben öğretiyorum. Arkadaşlar sonunda kızımız orospu oluyor. Bildiğimiz orospu.


Devreye evin oğlanlarından Önder giriyor. Tam bir sokak ağası. Yavrucağın alan kısıtlı anca sokaktakilere geçiyor sözü. Lise sondan terk çocuk. Sabırsız işte, kaç aylık doğdun acaba? İş bulma çabalarında olmayan işi gücü büyüklük taslamak olan kro bir kardeşimiz. Olmaz olsun öyle kardeş. Kardeşinin hamile olduğunu öğrendiği saniye saplıyor bıçağı kızın yavuklusuna. Sonrasında Hollywood filmlerinden çıkmışcasına pencereyi omuz darbesiyle param parça edip atıyor kendini aşağıya. Bu Hollywood değil bildiğin çizgifilmdi gençler. Bu Önder kayıplara karışıyor. Filmin sonunda bir bakıyoruz mafya olmuş İstanbullarda da babasının topuğuna sıktırıyor. Vefasız!!!


Evin en büyük oğlunun adını unuttum valla bence hepsi araya giren reklamlardaki çamaşır yıkayan kadınlar yüzünden. Biz bu çocuğa Hüsamettin diyelim. Haketti o. Zamanında kendine zengin eş bulmuşta evlenmiş. Helal sana Hüsamettin, Esra'nın yapamadığını sen yaptın. Amma ki zengin olunca burnu bir havalara kalkmış. Öyle ki ailesini bile küçük görüyor. Hiç hoşlanmadığım davranışlar bunlar. Çocuk gibi baba azarlıyor. Levent Amcam onun evinden çıkarken dilini tutamadı ama. Evin yardımcısına bu doğduğunda 1.5 kiloydu göt kadardı diyerek ezikledi bir güzel. Tamam aynen bu kelimeleri kullanmamış olabilir, sanırım onun cümleleri daha etkileyici olduğu için tek ağlatan sahne de o oldu.


Bahsetmeden geçemeyeceğim bir kısım daha var o da Hikmet Karagöz. Filmde Levent Amcamızın kankası oluyor kendisi. Ancak böyle de tatlı olunmaz ki, böyle tatlı tartışılmaz. İkinizde sevimli amcalarsınız hanginizi daha çok seveyim bilemedim. 


    Filmi fazla klişe buldum ben açıkcası. Ama sonuna kadar izledim mi izledim. Ay aman çok sıkıldım dedim mi demedim. Ama bir sonraki adımı sanki siz yazmışsınız gibi bilebilirsiniz. Beni tek şaşırtan yersiz bitmesiydi. Levent Amcamız oğlu tarafından topuğundan kurşunu yiyince flashback yaşıyor ve işe ilk başladığı zamanlara gidiyor. Filmde böyle bitiyor. Filmin kendini izletmesi oyunculuklardan sanırım. Hepside çok gerçekçi oynadılar bu pişmiş tavuğun başına gelmeyecek rolleri. Şunuda unutmamalı yine en sadık kız evlattı. Bak oğlanlara biri mafya olur topuğuna sıkar, biri zengin olur evden kovar. Ama kız evlat öyle mi? Orospu oldu yine anasını babasını korudu kocasına karşı. Ne varsa kızda var. 

    Yazımı Levent Kırca'nın filmde güldüren bir repliğiyle son veriyorum. Bu söz bize öğüt olsun mu?

    " Bir iş için bir şükür, iki iş için iki şükür, üç iş için çok şükür! "

    14 Temmuz 2013 Pazar

    Cory Monteith

    Bu yazıyı yazıyor olmayı hiç istemezdim. 

    11 Mayıs 1982, Kanada doğumlu genç oyuncu, bugün bir otel odasında ölü bulunmuş. Bu genç oyuncu Cory Allan Michael Monteith. Yani Glee dizisinin Finn Hudson'ı.


    Uyandığımda telefonuma baktım ve arkadaşımdan gelen "Cory ölmüş" mesajını gördüm. Sabah sersemliğiyle anlayamadığım için "Cory kim?" dedim. Hala düzgün düşünemediğimden bi kitap ya da dizi karakterinin adı olduğunu tahmin ettim. Ama ardından gelen "Glee'de ki Finn" mesajıyla neye uğradığımı şaşırdım. En sevimsiz günaydın mesajıydı sanırım.



    Dürüst olmak gerekirse Cory'nin en büyük hayranı değildim. Hatta o benim için Cory değil Finn Hudson'dı. Ama ölüm sonuçta bu, kim olursa olsun yıkıyor insanı. Bir de Finn gibi sevdiğim bir karakteri canlandırdığı ve çok genç olduğunu düşündüğüm için (düşündüğüm için dedim çünkü 31 yaşındaymış) Cory'nin ölümüne ayrı bir üzüldüm. Bir yandan da inanamadım. Hala daha kabullendiğim söylenemez o kadar ani oldu ki.


    Beni çok üzen diğer şeyse arkada kalanlar. Ölüme üzülme sebebimiz hep arkada kalanlardır bence, arkada kalan siz de olsanız. Finn'in arkasında kalan ise Glee dizisinin Rachel Berry 'si Lea Michele. Glee'den başlayan ilişkileri uzun süredir devam ediyordu. Acımızın üstüne bir parça daha acı koymak için şu bilgiyi de veriyorum ; Cory ve Lea 2 hafta sonra evlenmeyi planlıyorlardı. 


    " The girl who was planning a wedding is now going to be planning a funeral. "


    Cory'ye hala otopsi yapılmadığı için ölüm nedeni belli değil. Ancak uyuşturucu olduğu söyleniyor. Bunun yanında cinayet veya intihar olabileceği de söyleniyor. 

    Bunun konumuzla ne alakası var diyeceğinizi biliyorum ama ben bir daha Glee izleyemem. Onu görmek, muhteşem sesinden şarkı dinlemem bir süre daha mümkün değil sanırım. Ama sizin yüreğiniz dayanıyorsa bir Glee turu atın derim. Yok ben yapamam...


    Bunu da bir yere sıkıştırmazsam olmaz çünkü fazlasıyla anlamlı bir resim. Don't Stop Believin' Glee'de ilk bölümün sonunda söyledikleri efsaneleşmiş bir şarkıydı. Onun sözlerinden alıntı yapmak bir göz yaşına daha mâl oldu. 


    Ben hala inanmamayı seçiyorum çünkü bu kadar yetenekli, bu kadar komik, bu kadar yakışıklı, bu kadar sempatik, bu kadar içten birinin ölümünü kabullenmekten daha kolay. 

    Umarım gittiğin yerde mutlusundur. Hepimiz seni çok özleyeceğiz. 




    13 Temmuz 2013 Cumartesi

    Tam Bir Yeni Yetme

    İlk yazımdan saçmalarsam herakde sorun olmaz. Bir daha yapmam.
    Daha blogu kullanmak hakkında hiç bir fikrim yokken yazı yazmaya kalkıştım. Baak baak delinin cesaretine bak.

    Blog'un adı neden Terkedilmiş Ada Gazetesi? Çünkü ben biliyorum ki bu blogu tek bir Allah'ın kulu bile okumayacak. Yahu ben ablama bile söylememişim blog açtım diye kim bulupta okuyacak değil mi? Amma hava sıcak, kavuruyor. Sorarsan dışarı adımımı atmaya halim yok. Boş işlerde ustayımdır, kimsenin okumayacağı bir blog yazmakta öyle işte.

    Kendimi rezil etmek olacak belki ama ben blog için açıklama yazıcağım yeri bulamadım. Ne yalan söyleyeyim aramadımda pek. Ondan dolayı bu yazı doğdu.

    Neden blog açtım?
    Özendimde açtım. Baktım insanlar güzel güzel yazılar yazıyolar hemen gittim hesaü açtım kendime. Bana esas ilham olan da Pinkfreud dur esasında. Kendini beğenmişlikte olmasın, onun yakınından geçemeyeceğimi de iyi bilirim.

    Şimdi gelelim blog'a. Kendim tek bir şeyde takılı kalmadığımdan blog'umda benden pek farklı olmaz. Ne beğenirsem ne görürsem onu yazarım. Bir filme gidersem film hakkındaki yorumlarımı direk görebilirsiniz. Belki moda hakkında yazarım, belki diziler. Belki gittiğim bir yer konu olur belki de ergen sorunları. Benim bile bir fikrim yok...

    Siz okumayacakta olsanız ben hevesim geçene kadar sömüreceğim bu sayfayı. Ben başta olmak üzere hepinize iyi şanslar. Sonraki yazım daha şekerli olur umarım, başlangıç yazısı sonuçta ne beklersin.

    Bitirmeden önce kendimle ilgili tek bir bilgi vermek istiyorum, o da sonuna kadar Johnny Depp hayranı olduğum. (Adı geçince bile kalp atışımda hızlanma bariz şekilde)